Sağlıklı yaşam
Bugün biraz daha şu beslenme konusuna devam etmek istiyorum...umarım sizi sıkmamıştır.
Yaklaşık son iki yıldır sağlıklı beslenmeyle ilgim kızartmaları hayatımdan çıkarmak, hamurişini azaltmak, eve abur cubur sokmamak, fast food restoranlarına gitmemekle sınırlıydı. Hatta birara şu İtalyan amcanın Roma'da açılan Mc Donald's'a tepki olarak başlattığı "Slow Food/Yavaş Yemek" akımını da takip eder olmuştum. O zamandan beri fast food satılan yerlere neredeyse uğramıyorum diyebilirim.
Artık mümkün mertebe herşeyi evde yapmaya çalışıyorum.
Hatta geçenlerde, hayatımda ilk kez -evet yanlış duymadınız, ilk kez!- kek yaptım!:)
38 yaşına gelene kadar hayatında hiç kek yapmayan bir ben miyim, bilmem ama benim önceleri mutfakla çok aram olmadığından kek yapmak ta şimdiye nasip oldu..tabii bunda oğlum Selim Efe'nin de artık bu tip şeyleri yemekten hoşlanıyor olması da önemli bir faktör:) Hazır almak yerine, evde kendim yapmayı tercih ediyorum.
Yaklaşık son iki yıldır sağlıklı beslenmeyle ilgim kızartmaları hayatımdan çıkarmak, hamurişini azaltmak, eve abur cubur sokmamak, fast food restoranlarına gitmemekle sınırlıydı. Hatta birara şu İtalyan amcanın Roma'da açılan Mc Donald's'a tepki olarak başlattığı "Slow Food/Yavaş Yemek" akımını da takip eder olmuştum. O zamandan beri fast food satılan yerlere neredeyse uğramıyorum diyebilirim.
Fakat son zamanlarda yukarıdakilere ilave, bir de evde yoğurt yapımı başladı:) Çok yakın bir aile dostumuzun bizler için her hafta temin ettiği köy işi sütü saatlerce kaynatıp, bundan yoğurt yapıyoruz:) Yanında gelen yumurtalar da bonusu:)
Önce tadı biraz ekşimsi diye yadırgamıştım fakat sonra birden aklıma şu düşünce düştü: "marketlerde satılan yoğurtlara kimbilir ne kadar katkı maddesi ilave ediyorlar ki, o yoğurtlar bozulmadan 15 günden fazla muhafaza edilebiliyor?" İşte bu düşünceyle artık ekşimsi tadı da umursamaz oldum, hatta çok ta alıştım diyebilirim.
Artık mümkün mertebe herşeyi evde yapmaya çalışıyorum.
Hatta geçenlerde, hayatımda ilk kez -evet yanlış duymadınız, ilk kez!- kek yaptım!:)
38 yaşına gelene kadar hayatında hiç kek yapmayan bir ben miyim, bilmem ama benim önceleri mutfakla çok aram olmadığından kek yapmak ta şimdiye nasip oldu..tabii bunda oğlum Selim Efe'nin de artık bu tip şeyleri yemekten hoşlanıyor olması da önemli bir faktör:) Hazır almak yerine, evde kendim yapmayı tercih ediyorum.
İşte böyle ufak ufak manevralarla sağlıklı beslenme moduna iyice girmeye çalışırken, Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu'nun röportajı ile karşılaştım.
Röportaj oldukça uzun ancak ben okuduklarımı size kısaca bir özet geçmek ve benim gibi bu konuda hiçbir fikri olmayanları bilgilendirmek istiyorum. Bu konuda kapsamlı bilgiye sahip okurlarımız varsa ve bildiklerini bizlerle de paylaşırsa çok memnun olurum.
Sayın profesör der ki:
İki çeşit tohum var:
-Anadolu'da yetişen ve kaybolmaya yüz tutan, sağlıklı geleneksel tohum
-Bir de Avrupa'dan ithal edilen, sadece bir kere kullanılabilen, dolayısıyla her seferinde tohum üreticisinin kapısını çalmaya mahkum olduğumuz kısır tohum.
Geleneksel tohum çok daha değerli, zira bu tohumlarda bizi hastalıklara karşı koruyan vitaminler, mineraller ve etkin maddeler çok yoğun...kısır tohumlarda %80 civarında bu maddeler daha az...(orana bakar mısınız:/)
Geleneksel tohum/kısır tohumla üretilen sebze/meyveyi nasıl ayırt edeceğiz peki?
Eğer ürünler bir tornadan çıkmış gibi görünüyorsa, bilin ki bu ürün kısır tohumla üretilmiştir. Halbuki geleneksel tohumla üretilen sebze/meyve irili ufaklıdır. Ve en önemli kriterlerden biri de, geleneksel tohumla üretilen sebze/meyve çok daha kolay bozuluyor. Geleneksel tohumdan üretilmiş sebze/meyveler ne yazık ki sadece bir kısım Ege ve Akdeniz köylerinde bulunuyor..
Ve profesörün bir ricası: yediğiniz her neyse, çekirdeklerini çöpe atmamak, toprağa yeniden ekmek...Profesöre göre böyle doğal besinler sayesinde son yıllarda sıkça karşılaştığımız MS, kanser, ülseratif kolit gibi hastalıkları yeneceğiz, tüp bebek merkezlerinin işleri azalacak.
Ümit verici bir gelişme ise, bu beyefendinin hükümetle işbirliği yapıp Tohum Gen Bankası'nın kuruluşunda aktif rol almış olması..Amaç, Anadolu'daki tüm sebze/meyve/bitki türlerinin tohumlarının koruma altına alınması...kimbilir, belki bu sayede çocuklarımız bizim çocukluğumuzda beslendiğimiz gibi, doğal tohumlardan üretilen sebze/meyveleri tüketmeye başlarlar...yani, umarım.
Röportaj oldukça uzun ancak ben okuduklarımı size kısaca bir özet geçmek ve benim gibi bu konuda hiçbir fikri olmayanları bilgilendirmek istiyorum. Bu konuda kapsamlı bilgiye sahip okurlarımız varsa ve bildiklerini bizlerle de paylaşırsa çok memnun olurum.
Sayın profesör der ki:
İki çeşit tohum var:
-Anadolu'da yetişen ve kaybolmaya yüz tutan, sağlıklı geleneksel tohum
-Bir de Avrupa'dan ithal edilen, sadece bir kere kullanılabilen, dolayısıyla her seferinde tohum üreticisinin kapısını çalmaya mahkum olduğumuz kısır tohum.
Geleneksel tohum çok daha değerli, zira bu tohumlarda bizi hastalıklara karşı koruyan vitaminler, mineraller ve etkin maddeler çok yoğun...kısır tohumlarda %80 civarında bu maddeler daha az...(orana bakar mısınız:/)
Geleneksel tohum/kısır tohumla üretilen sebze/meyveyi nasıl ayırt edeceğiz peki?
Eğer ürünler bir tornadan çıkmış gibi görünüyorsa, bilin ki bu ürün kısır tohumla üretilmiştir. Halbuki geleneksel tohumla üretilen sebze/meyve irili ufaklıdır. Ve en önemli kriterlerden biri de, geleneksel tohumla üretilen sebze/meyve çok daha kolay bozuluyor. Geleneksel tohumdan üretilmiş sebze/meyveler ne yazık ki sadece bir kısım Ege ve Akdeniz köylerinde bulunuyor..
Ve profesörün bir ricası: yediğiniz her neyse, çekirdeklerini çöpe atmamak, toprağa yeniden ekmek...Profesöre göre böyle doğal besinler sayesinde son yıllarda sıkça karşılaştığımız MS, kanser, ülseratif kolit gibi hastalıkları yeneceğiz, tüp bebek merkezlerinin işleri azalacak.
Ümit verici bir gelişme ise, bu beyefendinin hükümetle işbirliği yapıp Tohum Gen Bankası'nın kuruluşunda aktif rol almış olması..Amaç, Anadolu'daki tüm sebze/meyve/bitki türlerinin tohumlarının koruma altına alınması...kimbilir, belki bu sayede çocuklarımız bizim çocukluğumuzda beslendiğimiz gibi, doğal tohumlardan üretilen sebze/meyveleri tüketmeye başlarlar...yani, umarım.
ben yoğurdumu hep evde mayalarım eğer yoğurdunuz ekşi oluyorsa 3 nedeni vardır. Ya süt ısınız yüksektir,ya maya miktarınız fazladır ya da bekletme süreniz uzundur. Deneyerek doğru ısı miktar ve süreyi bulacağınızdan eminim sağlıkla kalınız AMOFTİ
YanıtlaSilMerhaba,
YanıtlaSilIsısı ve bekletme süresinde sorun olduğunu sanmıyorum da, aklım mayasına takıldı şimdi..ben mayasını her litreye bir kaşık maya karıştırıyorum..
Bir de acaba pastorize değil de, bildiğiniz köy işi, çiğ süt kullanıyorum, ondan olabilir mi o ekşimsi tat, bilemedim...
Yorumunuz için ayrıca çok teşekkürler, verdiğiniz bilgilerin bu yazıyı okuyan bir sürü kişiye faydası olacağından eminim:)
Sevgiler