Madonna'nın Fakirhanesi
İtiraf ediyorum: bu blog sahibesi çocukluğundan bu yana Madonna hayranıdır!:)
İlkokuldaydım: Michael Jackson ve Madonna aynı zamanlarda piyasaya çıkmış, şimdilerin Justin Bieber ya da Rihanna'sı tadında, inanılmaz bir hayran kitleleri vardı, tabii ki ben de o kitle içerisindeydim!:) İleriki yıllarda Madonna kült olarak bir rafa kaldırılıp dinlenmeye devam edildi, sonrasında NKOB (New Kids On The Block) ve biraz daha aklım başıma gelip te olgunlaşınca Depeche Mode (hala da severek dinlerim) hayranlığı başladı :)
Benim "hayranlık" kavramım biraz farklı: bizde mi tuhaflık bilmem ama çocukluk arkadaşlarımı hatırlıyorum da -yani çoğuyla hala görüşüyorum- biz hiçbir zaman hayranı olduğumuz sanatçıyı gördüğümüz anda çığlık çığlığa üzerine koşturan tiplerden olmadık. "Ne yapıp edip konserine gitmeliyim" tiplerden de olmadık. Hatta geçen sene Madonna İstanbul'a geldiğinde, ev taşıma telaşında olduğumuzdan gidemedim bile..Yanlış anlaşılmasın, bu tip hayranlık gösterileri yapanları eleştirmiyorum ancak son gittiğim Duman konserinde -en çok konserine gittiğim gruptur kendileri, bayılırım- Kaan Tangöze'nin üzerine atlayıp adamı paramparça etmeye çalışan gençleri görünce garip geldi biraz:)
Benim Madonna hayranlığım böyle işte...çok severek dinliyorum, şarkılarına eşlik etmek çok keyifli:)
Çok uzun lafa gerek yok aslında, Madonna'yı seviyoruz, o kadar!:)
Şimdi bizi ilgilendiren kısıma, evinin dekorasyonuna gelelim.
Madonna, İngiliz yönetmen Guy Ritchie'den boşandıktan sonra bir türlü bağlarını koparamadığı -hatta Londra'da yaşamaktan mutlu olmadığı için boşandığı bile söylenir- New York şehrinin Manhattan mahallesine geri dönmüş.
Evde sanırım en beğendiğim yerlerden biri -aslında eve bayıldığımı pek söyleyemem, benim zevkime çok uygun değil:)- ahşap döşemeleri, açık renk duvarları ve en önemlisi de ünlü fotoğrafçıların fotoğraflarından oluşan bir sergi havasındaki uzun koridoru oldu.
Yemek odasındaki mobilyalar 1930'lu yıllara ait..
Klasik mobilyaları seviyorum ama sanırım "Art Deco" denilen, Fransa'da 1920'li yılların sonunda ortaya çıkan, geometrik formların başrolde olduğu bu tarza pek bayılmıyorum..
Yine retro bir görünüm..
Evin en bayıldığım yanı, her yerde değerli sanatçıların resim ve fotoğraflarının olması..
Bir de o raflar neden o kadar boş, ona takıldım:)
Eve taban tabana zıt olan tek yer mutfak sanırım..
Tamamen modern çizgilere sadık kalınarak hazırlanmış..
Böyle büyük ve donanımlı bir mutfakta Madonna'nın yaptığı tek şey mikrodalgada mısır patlatmakmış:)))
Evde Picasso tablosu bulunan bir çalışma köşesi var!:)))
Madonna fax makinasını kullanırken -acaba röportaj verdiği gazeteciyle eğleniyor muydu?:)- Picasso'nun bu tablosuna bakmayı çok seviyormuş..."madem bu resime bakmayı bu kadar seviyorsun, o zaman salonuna niye koymadın be kadın?" demezler mi adama :)))
19.YY'a ait bir sandalye..ne kadar ihtişamlı görünüyor..
Madonna evinde nü fotoğraflar olmasını hiç yadırgamadım desem:)
Giyinme odasından bir bölüm..
Salondan bir başka kesit..
Resim Art Deco döneminin önde gelen Polonyalı kadın ressamlarından Tamara de Lempicka'ya aitmiş.
Sabahın dördünde korumalarıyla Central Park'ta koşmaya çıkacak kadar spor bağımlısı olan bir kadının evinde spor odası bulunmasına şaşırmadınız sanırım:)
Spor odasında da tablolara devam...hayranlık uyandırıcı!
Çok büyük bir banyo gibi görünüyor..Bu kubbe formundaki kemerleri yurtdışında "Fas işi" denilmesine çok bozuluyorum, bizim formlar ne peki?:)
Herkese dost sofralarıyla bezeli, bol kahkahalı, nefis bir haftasonu diliyorum!
Sözkonusu Madonna olunca tek bir şarkıyla veda edemeyeceğim:)
Sevgiler:)
İlkokuldaydım: Michael Jackson ve Madonna aynı zamanlarda piyasaya çıkmış, şimdilerin Justin Bieber ya da Rihanna'sı tadında, inanılmaz bir hayran kitleleri vardı, tabii ki ben de o kitle içerisindeydim!:) İleriki yıllarda Madonna kült olarak bir rafa kaldırılıp dinlenmeye devam edildi, sonrasında NKOB (New Kids On The Block) ve biraz daha aklım başıma gelip te olgunlaşınca Depeche Mode (hala da severek dinlerim) hayranlığı başladı :)
Benim "hayranlık" kavramım biraz farklı: bizde mi tuhaflık bilmem ama çocukluk arkadaşlarımı hatırlıyorum da -yani çoğuyla hala görüşüyorum- biz hiçbir zaman hayranı olduğumuz sanatçıyı gördüğümüz anda çığlık çığlığa üzerine koşturan tiplerden olmadık. "Ne yapıp edip konserine gitmeliyim" tiplerden de olmadık. Hatta geçen sene Madonna İstanbul'a geldiğinde, ev taşıma telaşında olduğumuzdan gidemedim bile..Yanlış anlaşılmasın, bu tip hayranlık gösterileri yapanları eleştirmiyorum ancak son gittiğim Duman konserinde -en çok konserine gittiğim gruptur kendileri, bayılırım- Kaan Tangöze'nin üzerine atlayıp adamı paramparça etmeye çalışan gençleri görünce garip geldi biraz:)
Benim Madonna hayranlığım böyle işte...çok severek dinliyorum, şarkılarına eşlik etmek çok keyifli:)
Çok uzun lafa gerek yok aslında, Madonna'yı seviyoruz, o kadar!:)
Şimdi bizi ilgilendiren kısıma, evinin dekorasyonuna gelelim.
Madonna, İngiliz yönetmen Guy Ritchie'den boşandıktan sonra bir türlü bağlarını koparamadığı -hatta Londra'da yaşamaktan mutlu olmadığı için boşandığı bile söylenir- New York şehrinin Manhattan mahallesine geri dönmüş.
Evde sanırım en beğendiğim yerlerden biri -aslında eve bayıldığımı pek söyleyemem, benim zevkime çok uygun değil:)- ahşap döşemeleri, açık renk duvarları ve en önemlisi de ünlü fotoğrafçıların fotoğraflarından oluşan bir sergi havasındaki uzun koridoru oldu.
Yemek odasındaki mobilyalar 1930'lu yıllara ait..
Klasik mobilyaları seviyorum ama sanırım "Art Deco" denilen, Fransa'da 1920'li yılların sonunda ortaya çıkan, geometrik formların başrolde olduğu bu tarza pek bayılmıyorum..
Yine retro bir görünüm..
Evin en bayıldığım yanı, her yerde değerli sanatçıların resim ve fotoğraflarının olması..
Bir de o raflar neden o kadar boş, ona takıldım:)
Eve taban tabana zıt olan tek yer mutfak sanırım..
Tamamen modern çizgilere sadık kalınarak hazırlanmış..
Böyle büyük ve donanımlı bir mutfakta Madonna'nın yaptığı tek şey mikrodalgada mısır patlatmakmış:)))
Evde Picasso tablosu bulunan bir çalışma köşesi var!:)))
Madonna fax makinasını kullanırken -acaba röportaj verdiği gazeteciyle eğleniyor muydu?:)- Picasso'nun bu tablosuna bakmayı çok seviyormuş..."madem bu resime bakmayı bu kadar seviyorsun, o zaman salonuna niye koymadın be kadın?" demezler mi adama :)))
19.YY'a ait bir sandalye..ne kadar ihtişamlı görünüyor..
Madonna evinde nü fotoğraflar olmasını hiç yadırgamadım desem:)
Giyinme odasından bir bölüm..
Salondan bir başka kesit..
Resim Art Deco döneminin önde gelen Polonyalı kadın ressamlarından Tamara de Lempicka'ya aitmiş.
Sabahın dördünde korumalarıyla Central Park'ta koşmaya çıkacak kadar spor bağımlısı olan bir kadının evinde spor odası bulunmasına şaşırmadınız sanırım:)
Spor odasında da tablolara devam...hayranlık uyandırıcı!
Çok büyük bir banyo gibi görünüyor..Bu kubbe formundaki kemerleri yurtdışında "Fas işi" denilmesine çok bozuluyorum, bizim formlar ne peki?:)
Herkese dost sofralarıyla bezeli, bol kahkahalı, nefis bir haftasonu diliyorum!
Sözkonusu Madonna olunca tek bir şarkıyla veda edemeyeceğim:)
Sevgiler:)
Yorumlar
Yorum Gönder