Kayıtlar

Haziran, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sızı

Resim
Bugün canım sıkkın.. Adrasan alevler içinde, yangın bir türlü söndürülemiyor.. Adrasan'ı hatırlarsınız, geçen sene  bu yazıda  sizlere bahsetmiştim, cennetten bir köşe.. Adrasan, Antalya'da yaşayanların en güzel kaçış noktalarından biri.. Evet şehir merkezinde de deniz var, oldukça da temiz ancak Adrasan'ın suyu bir başka..pırıl pırıl ve sığ bir deniz düşünün..Çeşme'nin denizi gibi..tabii çocuklar için daha da bir cennet.. İşte o Adrasan, henüz bilinemeyen bir sebepten ötürü -Orman Genel Müdürlüğü piknikçilerin hatası olduğunu söylemiş ama ben inanamadım- dünden bu yana alevler içindeydi..18 saat sonra ise artık yanacak ağaç kalmadığı için yangın sona ermiş.. Halbuki planlar yapmıştık.. Bugün Adrasan'a gidecektik, benim elim artık fotoğraf makinesi tuttuğu için geçen seneki o berbat filtreli telefon fotoğraflarından sizleri kurtaracaktım, o cennet köşenin fotoğraflarını yeniden çekecektim.. Olmadı. Canım çok sıkkın.. Ne zaman adam olacağız biz? Ne zaman bilinçli

Deniz kokan evler

Resim
Geçen seneki yazılarda da belirtmiştim: yaz kokan evleri çok seviyorum. Çok şükür, bugüne dek hep "suyun kenarında" yaşadım, Ankara gibi bir yerde yaşamak nasıldır, bilmem.. Ama bildiğim birşey var: Ankara'da bile yaşasam evim yine açık tonlarda olurdu sanırım:) açık tondan da ziyade, lacivert, beyaz, mavi ve kırmızının ağırlıklı olduğu Fransızlar'ın "marine" bizim "denizci" dediğimiz tarz.. Bugünlerde sadece Antalya değil, Türkiye'nin pekçok yeri çok sıcak.. Bu yüzden biraz içiniz açılsın, soğuk bir içecek eşliğinde görsellere bakıp serinleyin istedim.. Hem de bu tarzda dekorasyondan hoşlananlar için ilham olsun..  Bu yastıklara bayıldım, benim olmalı..laciverti çok seviyorum, hele de beyaz ve maviyle birleşince..  Bu banyo Sarah Jessica Parker'ın Hamptons'daki yazlık evine aitmiş.. Ne kadar şirin, değil mi?  Ülkemizdeki banyoların en büyük eksikliği: neredeyse penceresiz oluşları! Tamam, mahremiyete çok saygılı değiliz, o yüzden göze

14 Liralık mutluluk

Resim
Antalya'ya ilk geldiğim seneyi hatırlıyorum. Evimizin civarında Laura AVM vardı (hala var)...AVM dediğime bakmayın, 3 katlı, kendi halinde bir yer.. Giriş katındaki Migros mağazasının ev eşyaları bölümü kuzinimle benim favori yerlerimizden biriydi. AVM'nin dibinde oturmamız sebebiyle sıkıldıkça oraya gider, züccaciye bölümüne yeni birşeyler gelmiş mi diye bakardık. Sonra yeni yerler açıldı, Esse'den Bernardo'ya, New Balance'tan Yargıcı'ya, English Home'dan Madame Coco'ya, H&M'den Burberry'ye açılmadık mağaza kalmadı. Şu an aklınıza gelebilecek hemen her marka Antalya'da mevcut.. Eh hal böyle olunca, marketlerin ev eşyaları bölümlerinin de eski popülaritesi kalmadı. Ama ben hala vazgeçmiş değilim, zaman zaman marketlerin bu bölümlerine bakmaya bayılıyorum:) Laura Migros'ta eskisi kadar güzel şeyler olmasa da, 5M Migros, Yeşilbahçe Migros ve Terracity Macro Center'ın züccaciye bölümünde çok güzel şeyler oluyor.. Dün Yeşilba

Yaz listesi

Resim
Kabul, geçtiğimiz senelere göre Antalya daha katlanılabilir sıcaklıkta.. Hatta o kadar katlanılabilir ki, henüz tam anlamıyla deniz sezonunu açmadım bile.. Ancak yine de öğle saatlerinde pek dışarıda olmamak gerekiyor.. (önceki yazlarda saat 12.00 civarında dışarıdaki işlerimizi bitirmiş, kapıyı bacayı sıkıca kapatıp klima serinliğine hapsolmuştuk) Öğle saatlerinde ben de genellikle evde olmayı -Antalya AVM açılışı hızında Dubai'yi yakalamaya çalıştığından, tüm AVM'ler öğle saatlerinde ciddi kalabalıktır buralarda://- tercih ediyorum. Film, kitap keyfi yapmak için bu saatler en güzel saatler bence.. Genellikle yaz başlarında "çok satanlar"dan oluşan bir liste hazırlayıp onları okumayı tercih ederdim ama bu sene biraz değişiklik yaptım. Yine çok satanlardan birkaç kitap alıp okumayı planlıyorum ama bu yaz önceliğimde bunlar var.. "Aklından Bir Sayı Tut"u kızkardeşimden aldım. Önceden kitap raflarında hep görürdüm ama okumak için hiç heveslenmemiştim. Bront

Mutfakta yeni köşe

Resim
Herşey komşum İpek'in beni çarşıya götürmesiyle başladı..  Çarşıda ahşap malzemeler satan bir toptancı varmış, oraya gidelimmiş, hem orada değişik malzemeler bulabilirmişiz.. Gittik. Tıkış tıkış, minicik dükkanın içinde bu rafa denk geldim, belki ileride Selim Efe'nin odası için birşeyler yaparım diye aldım. Kaç aydır evin bir köşesinde duruyor bilmiyorum..kısmetinde mutfak rafı olmak varmış.. Ben hasta iken dinlenip, yatanlardan değilim ne yazık ki.. Her gece öksürük nöbeti münasebetiyle uykusuzluktan yorgun düşen bünye bir öğle uykusuna dalar değil mi..ama uyumak mümkün olmadığı gibi, bir de üzerine boya işleriyle uğraştım.. Önceden de bahsetmiştim, bu sehpalardan bizde iki adet vardı.. Diğerinin başına gelenleri hatırlarsınız ( burada ) Mutfaktaki de oldukça yıpranmış haldeydi.. Zaten yenilemeye niyetim vardı, bu raf ta üzerine bonusu oldu:) Bu köşeye "sık kullanılanlar" adını taktım. Hani bilgisayarlarda "sık kullanılanlar" bölümü vardır, düzenli ziy

Japon yapmış

Resim
Aslına bakarsanız oldukça geç kalmış bir yazı bu.. Neden geç kalmış? Çünkü bu kitaplar Ekim ayından bu yana kitaplığımda okunmayı bekliyorlar.. Ancak herşeyin bir zamanı var, bunu öğrendim artık, hayatta bazı şeyleri zorlamamak, akışına bırakmak, zamanının gelmesini beklemek lazım.. İşte Onur Ataoğlu'nun Japon Yapmış ve Japon Ne Yapmış serisi de malumunuz alerjik olaylar münasebetiyle eve kapanmamı bekliyormuş. Ancak bu serinin benim için bir özelliği var.. Bu kitapları kendim keşfetmedim. Okurum Betül Özmen'in bana doğumgünü hediyesi.. Üstelik üşenmemiş, okul arkadaşı Onur Ataoğlu ile görüşüp kitapları benim için imzalatmış..kitaplar elime geçtiğinde nasıl şaşırdığımı tahmin edersiniz sanırım:) Öncelikle şunu söylemeliyim: değişik kültürlere ilginiz varsa ve bir toplumun hikayesini sıkıcı Coğrafya ve Tarih dersleri havasında öğrenmek istemiyorsanız bu kitaplar tam size göre! Ataoğlu Japonları o kadar eğlenceli bir dille anlatmış ki, nasıl bittiklerini anlamadım.. Geçenlerde

Mazeretim var, alerjiyim ben

Resim
Kadınlar yaşlarını söylemekten pek hoşlanmaz. Ama benim için yaş, boy, kilo, ırk, cinsiyet gibi şeylerin çok ta önemi yok..hatta diyebilirim ki, kendimden yaşça büyük kişilerle birlikte olmaktan çok keyif alıyorum..oğlum Selim Efe de benim gibi.. Neyse ne diyorduk? Yaş.. 39 yaşındayım.  Allah hep devam ettirsin, bugüne dek en önemli rahatsızlığım -grip ve nezle gibi mevsimsel, basit rahatsızlıkları saymazsak- geçen yaz başı geçirdiğim menisküs zedelenmesi oldu..o da muhtemelen benim hatam, sporda yanlış bir hareket yapmış olmalıyım.. Ta ki Bodrum dönüşüne dek.. Bodrum maceramdan  bahsetmiştim size..Ağustos'ta bir fırsat yaratıp yeniden gidesim, bu sefer daha uzun kalasım var, bakalım.. Bodrum bana hep çok iyi gelir, baksanıza şuraya pişmiş kelle gibi sırıtmamızdan belli değil mi:)) Ama dönüşünden beri böyle sırıtmıyorum ne yazık ki.. Bronşlarımda biraz doluluk vardı, arada öksürüyordum ama sorun etmedim. Bir sonraki gece ise öksürük krizinden sabaha dek uyuyamadım. Ertesi sabah

Gerald Butler'ın fakirhanesi

Resim
Gerald Butler benim beyazperdede görmeye çok bayıldığım oyunculardan değil...yeni filmi çıkmasını iple çektiklerimden hiç değil..onun da kaderi Jennifer Anniston'ınkiyle aynı; defalarca izlemeyi istemeyeceğiniz, sıradan filmlerle oluşan bir kariyer.. Ama iş fiziksel boyuta gelince orada duracaksın..  Adamda belki bir Dustin Hoffman, bir Philipp Seymour Hoffman (nur içinde yatsın), bir Jack Nicholson oyun gücü yok ama yakışıklılık olarak hepsini katlar kenara atar, o derece:)) Fakat evini gördükten sonra karar verdim ki, bu adamda yakışıklılık dışında çok ta büyük bir meziyet yok galiba.. Aslında ev müthiş..ama heryerde yaptığı tonsürton seçimler içimi baydı..zaten kahverengiye çok bayılan biri değilim, her yerde kullanılması yordu, içimi kararttı benim.. İşte tam da bundan bahsediyorum! Halbuki ceviz rengi orta sehpalara bayılırım ben..keşke çevresinde başka renkler olsaymış.. Bu kısım nefis, bayıldım..  Tavanlar da bir içim su..  Şükürler olsun, azıcık mavi gördük evde.. Oynadığ

Yaz tepsisi

Resim
İşte insan birşeyleri kendisi kotarmaya başlayınca şaşırmaya başlıyor.. Dükkandan aldığın tek tepsiyle uzun süre idare ederken, birazcık becermeye başladığında benim gibi "yaz/kış" diye ayırmaya başlıyor. Benim "yaz tepsisi" de böyle ortaya çıktı. Tıpkı " yaz yastıklarım " gibi.. Aslına bakarsanız, bu ahşap boyama işlerine başladığımdan beri kendime tek bir tepsi bile boyamadım. Daha doğrusu boyayamadım, çünkü her bitirdiğimi "ay bu annemin evine olur, ay bu Nur'un, bu Duygu'nun" derken, kendime birşey yapmadığımı farkettim. Geçen servis yaparken tepsilerime bir baktım da, içler acısı, artık çöpü boylama zamanı gelmiş.. Cadence'ın Güneş Sarısı diye geçen bu rengi çok seviyorum..tam yaz rengi.. Şimdi bir tane de mavi tonlarında birşeyler yapasım var, bakalım.. Hatta bir de ekmek sepeti...çok yıpranmış, bir an önce yenisini yapmak için eskisini çöpe attım:) yoksa hazır deniz sezonu da açılmışken, ona sıra gelmez, biliyorum.. Eh bu y

Salut*

Resim
Bodrum benim bu ülkede en sevdiğim yerlerin başında geliyor.. "Amannn ne var bu Bodrum'da, yeşil desen yok, evler desen şekilsiz.." gibisinden eleştirilere karşın yine de vazgeçemiyorum Bodrum'dan, neden bilmem.. Son zamanlarda Bodrum ile Çeşme sıkı bir rekabet halinde.. Aslında memleketim olması itibarıyla Çeşme'ye methiyeler düzmem lazım ama Çeşme ne kadar güzel olursa olsun, bende Bodrum ağır basıyor hep...belki ileride değişir, bilmiyorum. Bu kez Bodrum'a en yakın dostlarımdan birini görmeye gittim. Hesapladık, Selim Efe'den beri gitmiyorum (gidemiyorum) evine.. Instagram'da epeyce fotoğraf paylaşmıştım, bu fotoğraflar da Instagram kullanmayanlara gelsin:) Evimiz, Bodrum çarşı içinde bir Fransız lokantası.. Sahibi Stephane harika şeylere imza atıyor..dekorasyonu ise nefis..sanırsınız, Güney Fransa'da küçük  bir restorandasınız:)  Eskiden ev olan bu bina şimdilerde ofis olarak hizmet veriyormuş.. Bina büyüklüğündeki kaktüsü görünce şaştım kal