Kayıtlar

Ağustos, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yeni ufuklar2

Resim
Geçenlerde  Yeni Ufuklar  başlıklı yazıda salonumuz için aldığımız yeni dolaptan bahsetmiştim. Ancak sonradan farkettim ki, başlık neden "yeni ufuklar" oldu, bundan bahsetmemişim.. Yeni ufuklar, çünkü yeni dekorasyon denemelerinde bulunuyorum bu ara.. Provençal/country denen tarzı gerçekten seviyorum bilhassa Fransızlar'ın uyguladığı provansal tarzı çok ama çok severim ama bu ara her yer o kadar aynı türden mobilyalarla doldu ki, ben bundan sıkıldım sanırım.. Tam da bu bıkkınlık esnasında karşılaştığım bu masaya ilk görüşte aşık oldum. Zaten bir önceki masamızın ayaklarıyla sorunlar yaşıyorduk, böyle çok sevdiğim birşey görünce de eski masamıza veda ettik. Bu masa işine en çok sevinen eşim oldu, çünkü böyle ahşap+metal karışımı maskülen, endüstriyel bir mobilya onun çok hoşuna gitti:) Endüstriyel tarzla ilgilenenler için, geçen sene yayınladığım yazı  burada  ..  Masanın en pratik yanı, kilitlenen tekerlekli ayakları...bu tekerlekler sayesinde halının temizliği çok dah

Uçansu Şelalesi

Resim
Yaklaşık 10 gün önce Hürriyet gazetesinin Akdeniz ekinde bir fotoğraf dikkatimi çekti. "Bu şelaleyi görmeden Antalya'dan dönmeyin" diye sesleniyordu tatilcilere.. Fakat atladıkları birşey vardı: sadece tatilciler değil, Antalya'da yaşayanların da büyük bölümünün Uçansu Şelalesi'ni bildiğinden emin değilim.. Nitekim, gerek Instagram'dan, gerekse Facebook'tan gelen tepkilerden düşüncemde haklı olduğumu anladım; Antalya'da yaşayanların büyük bölümü Uçansu'yu bilmiyor.. Uçansu Şelalesi Serik'e gelmeden bir orman içinde.. Tarifini yapmak biraz zor ancak Gebiz Köyü'ne vardığınızda yolu sorun, tarif ediyorlar. Eğer tatil amaçlı buralara yolunuz düştüyse ya da Antalya'da yaşıyorsanız, Uçansu Şelalesi keyifli bir haftasonu etkinliği olabilir.. Üstelik suya girmek serbest;)  Hayatında ilk kez şelale gören -Kurşunlu'ya gittiğinde çok küçüktü- Selim Efe çok mutluydu:)  Uçansu'da sadece tek bir işletme var, o da sadece turist gruplarına

Yeni ufuklar

Resim
Bu aralar blogu çok ihmal ettim, farkındayım.. Bu ihmalkarlığın birçok sebebi var.. Yalnız en önemlisi, üst katımda ve 8. katta aynı anda başlayan tadilat.. Tüm apartmanca öyle toz ve gürültünün içerisindeyiz ki, fırsat buldukça evden kaçıyoruz, durmuyoruz. Fakat fırsat buldukça Instagram'dan yine paylaşımlar yapmaya devam ediyorum. Bir önceki yazıdan hatırlarsınız, zaten canım sıkkın..biraz bana iyi gelecek işler peşindeyim bu ara.. Çok güzel filmler izliyorum, güzel kitaplar okuyup, güzel müzikler dinliyorum..hatta mutfakla çok aram olmamasına rağmen yeni tarifler bile denemeye çalışıyorum. Bir de evin çehresini değiştiriyorum. Son yıllarda tamamen prensip haline getirdim: içime sinmeyen, sırf yenilik ya da değişiklik olsun diye eve hiçbir eşya almıyorum...uzunca zamandır salonda bir depolama alanına ihtiyacım vardı, beğendiğim birşey görmediğim için almaya da gerek duymadım. Ta ki, bu dolabı görene dek.. Bu dolabı gördüğüm an çok sevdim. Üstelik bir sürü de tabak/çanağımı top

Mış gibi davranmak

Resim
Bu aralar sürekli gülümsemeye çalışıyorum ama aslında biraz canım sıkkın.. Önce haber İzmir'den geldi: annemin 48 yıllık dostu hayata gözlerini yumdu. Ardından çok sevdiğim bir aile büyüğümün kemoterapi göreceğini öğrendim. Şimdi de kuzinimin babasından haber aldık; ışın tedavisine rağmen sonrasında durum ağırlaşmış yeniden kemoterapi alması sözkonusu.. Keşke tam olarak nedeni bilinse, ona göre net önlemler alınsa... "Sigara akciğer kanserine sebep olur" diyorlar ancak hayatında hiç sigara içmemiş biri de aynı illetten çekiyor ya da "meme kanseri doğurmamış kadınlarda daha sık görülür" diyorlar fakat 2 çocuk annesi bir kadın da aynı hastalıktan muzdarip olabiliyor...bence kanserin kesin bir sebebi yok.. Bu tip durumlarda yelkenleri indiren, herşeyi boşveren, pesimist bir tavıra girenleri pek sevmediğim doğru ancak insanın içi acıyor işte...sonra insan arada dalıp gidiyor, sonrasında neler olacağını merak ediyor, dua ediyor.. Tabii bunları hasta olana aksetti

Visco mu lateks mi?

Resim
Elimden geldiğince günde 7 saat uyumaya çalışan biriyim. Ancak son zamanlarda 7 saatten fazla uyusam bile sabahları eşim de ben de adeta dayak yemiş gibi uyanıyoruz. Bir aile dostumuz sorunun yataktan kaynaklandığını söyledi, bize de mantıklı geldi. Ve yaklaşık 10 gündür yatak araştırmalarına girdik. Aklımıza yatan -daha doğrusu bize sempatik gelen- birkaç markaya göz attık, her ne kadar lateksle visco arasında kalsak ta, sonunda visco yatakta karar kıldık gibi.. Ancak benim merak ettiğim, yatağı sadece visco mu, yoksa yay desteği olan bir model mi seçmeli, karar veremedim.. Visco ve lateks yatak kullananların görüşlerini merak ediyorum. Bir de Selim Efe var tabii...oğlum 4 yaşında, 2 yaşına kadar yarı ortepedik bir yatak seçilmesi gerektiğini biliyorum ama bu yaşta visco yatak kullanabilir mi bilmiyorum, bu konuda internette çok fazla bilgi yok.. Var mı fikri olan? Kaynak: Yataş 

İzmir havası

Resim
Aslında bu kısa İzmir seyahati hiç aklımda yoktu..yani Eylül ayının gelmesini, okulların açılmasını, ortalığın biraz sakinleşmesini bekliyordum. Ta ki, abimden sağlam bir fırça yiyene dek :) Selim Efe İzmir'e çok az gidiyormuş, dayılarını, teyzelerini tanımayacakmış, mış mış:) Annem de halihazırda İzmir'deydi "hadi gel, herkes toplansın, Pazar sabahtan oy kullanmaya döneriz Antalya'ya" diye.. Öyle de oldu, 4 günlük kısa bir program yaptık. İyi ki de yapmışız..hem ailemi hem de dostlarımı gördüm, fazla kalabalığa alışkın olmayan Selim Efe'ye ise ilaç gibi geldi bu seyahat:) Ama yine de iddia ediyorum, İzmir'in -hele ki Çeşme'nin- en güzel zamanı Eylül ayı.. Ağustos'ta İzmir çok kalabalık, Çeşme sokakları hıncahınç, keyif yapamıyorsun.. Bunlar da benim objektifime takılanlar.. Gurmeler bilir; Türkiye'nin en güzel midye dolmalarını İzmir'de yersiniz..  Bardacığa yetişemedim ama incirler oldukça lezzetliydi, üstelik Aydın'dan gelmişler.